Yapmadıklarını söyleyen kimseler… hadisini açıklar mısınız?
Soru Detayı– İnternette okuduğum şu hadisi nasıl anlamalıyız?
“Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, …ihlâslı ve seçkin yakın çevresi ve ashâbı vardı… sonra, yapmadıklarını söyleyen ve yasaklananları yapan kimseler onların yerini aldı. Böyle kimselerle eliyle, diliyle, kalbiyle cihad eden mümindir…” (Müslim, İmân 80)
– Bu hadis sahih mi, tamamını paylaşır mısınız?
Değerli kardeşimiz,
Bu hadis-i şerif Müslim’de geçmekte ve İmam Nevevi Hazretleri tarafından Riyazüssalihin’e alınmış bir hadistir.
İbni Mes’ûd (ra)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (asm) şöyle buyurdu:
«مَا مِنَ نَبِيٍّ بعَثَهُ اللَّه في أُمَّةٍ قَبْلِي إِلاَّ كان لَه مِن أُمَّتِهِ حواريُّون وأَصْحَابٌ يَأْخذون بِسُنَّتِهِ ويقْتدُون بأَمْرِه، ثُمَّ إِنَّها تَخْلُفُ مِنْ بعْدِهمْ خُلُوفٌ يقُولُون مَالاَ يفْعلُونَ ، ويفْعَلُون مَالاَ يُؤْمَرون ، فَمَنْ جاهدهُم بِيَدهِ فَهُو مُؤْمِنٌ ، وَمَنْ جاهدهم بقَلْبِهِ فَهُو مُؤْمِنٌ ، ومَنْ جَاهَدهُمْ بِلِسانِهِ فَهُو مُؤْمِنٌ ، وليس وراءَ ذلِك مِن الإِيمانِ حبَّةُ خرْدلٍ »
“Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, kendi ümmeti içinde sünnetine sarılan ve emrine uyan ihlaslı ve seçkin yakın çevresi ve ashâbı vardı. Bu samimi çevre ve ashâbından sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan kimseler onların yerini aldı. Böyle kimselerle eliyle cihad eden mümindir, diliyle cihad eden mümindir; kalbiyle cihad eden de mümindir. Bu kadarcığı da bulunmayanda hardal tanesi ağırlığında bile iman yoktur.” (Müslim, İmân 80)
“Ümmet“ kelimesi, bir peygambere tabi olan insanlar topluluğu demekse de bazı kere, burada olduğu gibi, daha umumi manada peygamberin dine davet ettiği kimseleri ifade için de kullanılır. Bu manaya kâfirler de dahildir. Bu sebeble Müslümanlara “ümmet-i icabet”, kâfirlere de “ümmet-i davet” denilir.
Bir peygambere yakın olmak, onun ashâbı olmak veya ümmeti olmak, kendi içinde fazilet dereceleri ifade ederse de her biri önemli ve kıymetli mertebelerdir. Hadiste geçen “havâriyyûn”tabirini “ihlaslı ve seçkin yakın çevre” şeklinde tercüme etmeyi uygun bulduk. Çünkü bu kelimeyle kastedilenler, peygamberlere son derece sadık ve bağlı olan gruptur. Bazıları bu kelimenin, “ensar”yani peygambere yardımcı olanlar demek olduğunu söylerler. Bu mana da uygundur. Ancak peygamberin ashâbı arasında bu nitelikte olmayanlar bulunabilir, hatta böyleleri çoğunlukta olabilirler. “Ümmet” ise çok daha farklı niteliklere sahip ve içinde her çeşit insanın bulunduğu büyük çoğunluğu ifade eder ki, geçmiştekileri, bugün yaşayanları ve gelecek olanları da içine alan bir tabirdir.
Bunlar arasında seçkin olanlar, o peygamberin sünnetine, yani gösterdiği hidayete tabi olan ve onun yolunu takib eden, emir ve yasaklarına uyanlardır. Bunlara zıt hareket edenler, peygamberin sünnetinden sapanlar ise “hulûf” diye adlandırılırlar. Hulûf, kötü nesil anlamındadır. Buna karşılık “halef” tabiri de arkadan gelen iyi nesil anlamını ifade eder.
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
“Onlardan sonra yerlerine öyle bir kötü nesil geldi ki, namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular…” (Meryem, 19/59).
Hadis-i şerifte, kötü neslin vasfı yapmadıklarını söylemek, emrolunmadıklarını yapmaktır diye özellikle belirtilmektedir. Böylece sapmanın nasıl ve nerelerde olduğunu öğrenmekteyiz. Böyleleri Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılır:
“Ettiklerine sevinen ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşlananların, onların azabdan kurtulacaklarını hiç sanma. Elem verici azab onlaradır.” (Âl-i İmrân, 3/188).
Hz. Peygamber Efendimiz (asm), dinde sapıklığa düşenler, peygamberin açtığı hidayet çığırından ayrılanlar ve sünnetleri değiştirmeye kalkanlarla cihad etmenin, imanın bir gereği ve mümin olmanın şartı olduğunu belirtir. Peygamberimiz’in burada “cihad eden” tabirini kullanması dikkat çekicidir. Bizim bundan anlamamız gereken, iyiliği emir ve kötülükten nehyin de bir cihad olduğu gerçeğidir. Şu halde cihad elle, dille, kalple olabilmektedir. Bu anlayış, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde, cephede yapılan cihadı ihmal, terk, küçümseme veya ondan vazgeçme anlamına gelmez. Ancak “cihad sadece cephede yapılan savaştan ibarettir”, tarzındaki anlayışın eksik olduğunu ortaya koyar. Çünkü her zaman cephede savaşmak gerekmeyebilir. Hatta birçok başarının cephe dışında kazanılabileceği, Allah’ın dinini yaymanın ve insanları İslâmlaştırmanın pek çok yolu ve yöntemi olduğu görülen ve bilinen bir gerçektir. Bunları cihad saymamak mümkün değildir. Netice itibariyle, ma’rufu emir ve münkerden nehiy cihadın en önemlilerinden biridir. Hatta cephede cihad edecek bir ordu ancak bu sayede oluşturulabilir.
Buna göre;
– Şeriatın emir ve yasaklarına uymayanlar, Peygamber’in sünnetini terkedenlerle yapılan mücadele cihaddır. Bu cihad elle, dille ve kalple yapılır.
– İslâmî bir yönetimde idareci, inanan insanları dinin emirlerine uymaya zorlayabilir.
– Dinin münker, haram, günah, yasak kabul ettiğini, kalben böyle kabul etmeyenin imanı gider.
– İyiliği emir ve kötülükten nehiy de bir cihaddır. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., H. No: 187)
Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet
Yorum gönder