Kuran-ı Kerim’de 7/148-150 ve 20/90-93 ayetleri arasında bir tezatlık olabilir mi?

Soru Detayı

– 7:148-150 “Musa’nın kavmi, onun ardından, ziynet takımlarından böğürmesi olan bir buzağı heykeli yapıp ona taptılar… Bağışlanmadıklarını ve gerçekten sapıklıkta kaldıklarını görünce, ‘Andolsun, Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz’ dediler.” Musa, öfkeli ve üzgün olarak kavmine dönünce dedi ki: ‘Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini çiğnediniz mi?’ Ve kardeşi Harun’un başını tuttu, onu kendine doğru çekti…”
Soru 1:
İlk bölümde Musa’dan önce hatalarını anlamışlar gibi görünüyor. İkinci bölümde -tezat bir şekilde- inatçı oldukları görülüyor.
Soru 2:
Kuran-ı Kerim’de 20/90-93 ayetleri arasında bir tezatlık olabilir mi?
– 20:90-93 “Andolsun, Harun daha önce onlara, ‘Ey kavmim! Siz bununla sınanıyorsunuz. Sizin Rabbiniz Rahmân’dır, bana uyun ve emrime itaat edin’ demişti. Onlar ise, ‘Biz, Musa bize dönünceye kadar ona (buzağıya) tapmaya devam edeceğiz’ dediler.”Mûsâ, (Tûr’dan dönünce) şöyle dedi: “Ey Hârûn! Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? Yoksa emrime karşı mı geldin?”
İlk bölümde Musa’nın kavmi (قَوْمُ مُوسٰى) ve diğer bölümde Harun’un kavmine “Ey, kavmim!” (يَا قَوْمِ) şeklinde kapsayıcı ve genelleyici ifadeler kullanıldığı -en azından benim anladığım- belirtiliyor. Eğer “…ve onlardan kimi de…” (وَمِنْهُمْ مَنْ) ya da “…bir kısmı…” (طَرَفًا) şeklinde ayrıştırıcı ifadeler kullanılsaydı şüpheye düşmezdim.

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, ayetler arasından çelişki veya tezat olmaz. Ayetlerde olayların farklı sahnelerine yer verilmiştir.

Soru 1:
– İlk bölümde Musa’dan önce hatalarını anlamışlar gibi görünüyor. İkinci bölümde -tezat bir şekilde- inatçı oldukları görülüyor.

Cevap 1:

A’raf suresinin ilgili ayetlerinde (bk. A’raf, 7/148-150), Hz. Musa (as)’nın Cenab-ı Hak ile görüşmek için gittiği zaman, ardından hemen Yahudilerin buzağıya tapmaları olayı olduğu bildirilmiştir. Sonra buzağıya tapan Yahudiler bu işin hatalı olduğunu görünce Allah’ın rahmetine iltica etmişler.

Hz. Musa (as) kavmine döndüğünde ise, çok kızgın bir şekilde Yahudilere bağırmış ve vekil bıraktığı kardeşinin de yakasından tutup onun sarsmıştır. Bu sahnede Hz. Musa’nın kavminin yanından çıkışı ve dönüş sahnesi canlandırılmıştır.

“İlk bölümde Musa’dan önce hatalarını anlamışlar gibi görünüyor. İkinci bölümde -tezat bir şekilde- inatçı oldukları görülüyor.” sorunuza gelince:

Bu ilk bölümde; Yahudilerin hatalarını anlamaları buzağının ilah olmadığını anlamalarının sonucuna bakar. Yani ellerinde başka bir ihtimal kalmadığı için ister istemez gerçeği görmüş ve Allah’ın rahmetine iltica etmişler.

İkinci bölümde ise, Hz. Musa (as)’nın gelmesinden önce, Yahudilerin Hz. Harun (as) ile yaptıkları konuşma esnasında “Biz Musa gelemden bu ilahımızdan vazgeçmeyiz.” demek suretiyle imana karşı direnmişlerdir.

Demek ki, ilk bölümde“Yahudilerin yumuşak davranmaları” olayı Hz. Musa’nın onlara geri gelmesi neticesinde tereddütlerinin ortadan kalktığı ifade edilmiştir. Zaten inat gibi görünen husus da Hz. Musa’nın gelişine bağlanmıştı.

İkinci bölümde ise Hz. Musa (as)’da önce Hz. Harun (as) ile yaptıkları tartışmaya bakar. Onun için aralarında bir tezat veya çelişki yoktur; olayın farklı zamanları ve sahneleri açıklanmıştır.

Soru 2:
– Kuran-ı Kerim’de 20/90-93 ayetleri arasında bir tezatlık olabilir mi?

Cevap 2:

Tâhâ suresinde geçen ayetlerde, (bk. Taha, 20/85-89; 90-93), Hz. Musa’nın, Yahudilerin sapmalarından haberdar olduğu, bu haberi doğrudan Allah’tan aldığı için gazaba geldiği ve Yahudilere de “Allah’ın gazabından korkmadınız mı?” diye çıkıştığına işaret edilmiştir.

Bu iki ayrı yerlerdeki Kuran’ın beyanlarını beyan etmek çok uzun olduğu için bu özetle iktifa ediyoruz. Yalnız sorudaki spesifik olarak nokta vuruşlu meseleleri kısaca açıklamaya çalışacağız:

“Musa’nın kavmi” ile “benim kavmim” ifadeleri arasında umum-husus yani genel-özel bakımından bir fark yoktur. Zira, Musa’nın kavmi ile Harun’un kavmi aynı kavimdir.

Arapça yazılan minhum men ile tarafen sözcükleri ayetin ifade tarzına uymadığı gibi, siyak ve sibakın üslubuna da uymaz. Bu kelimeleri bu üslupta, bu makamda bu tarzda kullanmak belagat ilmini altüst etmek demektir.

Bir de Allah’ın ifadeleri yerine kendi ifadelerini tercih etmek, ilmi, akli, kalbi ve ruhi unsurların misyonunu dumura uğratmak anlamına gelir.

Meşhur şöyle bir menkıbe vardır:

TUS’tan filoloji (dil bilimi) uzmanı bir ilim adamı Hz. Mevlana’yı ziyaret etmiş, aralarında şöyle bir muhavere geçmiştir.

Mevlana sormuş “Min eyne ente?” (Nerelisin?)

Adam: “Min Tîs” demiştir.

Bu isimde bir memleketi bilmediğini söyleyen Mevlana’ya adam şu cevabı vermiştir.

“Min cer harfidir, başında bulunduğu kelimeyi mecrur yapar, tabii ki sen bunları bilemezsin.”

Mevlana cevap vermiş “Vallahi ben de Min harf-i cerrin, başında bulunduğu bir kelimenin sonunu cer yapacağını bilirim, fakat bu cer harfinin ‘TUS’u TÎS’e’ çevirecek şekilde bir şehrin altını üstüne getireceğini hiç duymadım.”

Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet

Yorum gönder

You May Have Missed