Hariciler Abdullah b. Vehb’e neden ve nasıl biat etmiştir?
Soru Detayı– Allah azze ve celle için tefrikaya düşmemek adına Sünnet itikadına göre bir cevap bulmaya çalışıyorum. Yardımcı olursanız Allah azze ve celle sizden razı olsun âmin.
Değerli kardeşimiz,
Abdullah b. Vehb er-Rasibi, Muhakkime Haricîlerinin ileri gelenlerinden biridir.
Haricilerden “Muhakkime” diye bilinen fırka, hilafetin Kureyş’e aidiyetini reddederek Hz. Ali (ra)’yi önce hatalı, daha sonra kâfir kabul etmiş, Osman b. Affan (ra) ile Cemel Vakası’na ve Sıffin Savaşı’na katılanlara dil uzatmıştır.
Kaynaklarda Abdullah b. Vehb adına ilk defa, Hz. Ali’nin safından ayrılarak Harura’da toplanan Haricîlerden bahsedildiği zaman rastlanmaktadır. Orada toplanan 4.000 kadar Harici, anlayışlı, ileri görüşlü, kahraman, hatip ve aynı zamanda çok secde etmekten dizleri deve dizi gibi nasır tutup çatladığı için kendisine Zü’s-sefinat“nasırlı” denen Abdullah’ın evinde bir araya gelerek durum muhakemesi yapmışlardır.
Abdullah, inanan kimselere yaraşan davranışın “iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak”(emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker) esasını bu dünyaya yaymak olduğunu belirterek, “halkı zalim olan bu yerden uzaklaşıp dağlara çıkmayı veya bidatları reddederek Medain’e gitmeyi” teklif etmiştir.
Bu işler için bir emir seçmenin zarureti üzerinde anlaşan Hariciler, 19 Şevval 37 (30 Mart 658) tarihinde Rasibî’yi emir seçmiş ve kendisine biat etmiş, sonra da Nehrevan’a gitmişlerdir.
Hz. Ali (ra), hakemlerin meşhur kararı üzerine Nehrevan’da toplanmış olan Haricîlere bir mektup yazmış, meşru bir sebebe dayanmadıklarını, Kitap ve Sünnetle amel etmediklerini belirttikten sonra kendisine itaat etmelerini ve düşmana karşı savaşmalarını istedi.
Ancak Haricilerr bunu kabul etmediler.
Haricîlerin bu mektuba verdikleri cevap, Ali’nin tövbe etmesi halinde durumu yeniden müzakere edebilecekleri mahiyetindedir. Harici kaynaklarında ise durum hayli farklıdır. Rasibî ve yanındakilerin zihniyetini aksettirmesi bakımından önemli olan bu mektubun metni özetle şöyledir:
“Bismillâh… İmâmü’l-müslimîn Abdullah b. Vehb er-Râsibî ve yanındakilerden, kendi kendini azletme durumuna düşen Ali b. Ebû Tâlib’e…
“Mektubunda zikrettiğin ‘iki hakemin Kitabullah’ı terkettikleri ve Allah’ın indirdiğinin aksine hüküm verdikleri’ tarzındaki mesele bize ulaşmış bulunmaktadır. Allah’a şükürler olsun ki ta başından beri bu işi yapmanın doğru olmadığını biliyorduk. Senin günahın, ‘tahkîm’e rıza gösterdiğin için hakemlerin günahından büyüktür. Hak olana dönmemizi ve daha önce olduğu gibi bizimle anlaşmayı teklif etmişsin. Bu durumda biz, senin tövbe ettiğini ve pişmanlık duyduğunu kabul ediyoruz. Sen hakikaten samimi ve dürüst isen Allah’a, resulüne ve Müslümanların imamı Abdullah b. Vehb er-Râsibî’ye itaat hususunda Müslümanlara iltihak et! Biz seni azlettikten sonra onu imam olarak tayin ettik; çünkü bizim böyle davranmamıza sebep oldun.”
Bu her bakımdan sert, kesin kararlı ve bir o kadar da tarihî vakalara ters düşen bir mektuptur.
Haricler sırf kendi görüşlerini paylaşmadığı için ashaptan Abdullah b. Habbab b. Eret’i ve hamile karısını öldürmeleri, Hz. Osman’a (ra) ve Hz. Ali’ye (ra) kâfir demeyenin kâfir olduğunu ve bu sebeple öldürülmesi gerektiğini ilan etmeleri, görüşlerine katılmayanlara hayat hakkı tanımadıklarından Hz. Ali onların üzerine yürüdü. Nehrevan’da önce kendileriyle konuşup şehid edilen Müslümanların katillerinin teslim edilmesini istedi; red cevabını alınca da son olarak Kays b. Sad b. Ubade ile Ebû Eyyüb el-Ensarî’yi nasihat için gönderdi.
Bunun üzerine Haricîlerin bir kısmı Ferve b. Nevfel el-Eşcaî ile birlikte topluluktan ayrılıp Bendenîcîn’e gitti. Bu duruma sinirlenen Haricîler savaşı başlattılar; sonuçta Haricîlerin tamamına yakını katledildi. Rasibî de bu şiddetli savaşta öldürüldü (9 Safer 38 / 17 Temmuz 658).
Kaynaklar:
Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 597-598, vr. 196a-197a.
Dîneverî, el-Aḫbârü’ṭ-ṭıvâl (nşr. Abdülmün‘im Âmir), Kahire 1960, s. 202, 203, 205.
Müberred, el-Kâmil (nşr. Zekî Mübârek – Ahmed Muhammed Şâkir), Kahire 1355-56/1936-37; II, 891-916, 917, 947.
Taberî, Târîḫ (de Goeje), I, 3363 vd., 3368-3369, 3382, 3443.
Mes‘ûdî, Mürûcü’ẕ-ẕeheb (Abdülhamîd), II, 404-405; III, 47; 191.
İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, Köprülü Ktp., nr. 1172-1175, II, vr. 18a-b.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 335-339, 346, 427, 481.
Şemmâhî, Kitâbü’s-Siyer, DTCF Ktp., İsmâil Sâib, nr. I/1568, vr. 26a-28a.
Kalhâtî, el-Keşf ve’l-beyân, British Museum, Oriental, nr. 2606, vr. 99b, 100b vd., 106 vd.
J. Wellhausen, el-Ḫavâric ve’ş-Şîʿa (trc. Abdurrahman Bedevî), Kahire 1958, s. 39 vd.
Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet
Yorum gönder